Zombi istilası mı zamana sıkışmak mı?

Zombi istilası mı zamana sıkışmak mı?

Bir süredir hangi zamanda olduğumu kendime hatırlatarak yaşıyorum. Aylar günler kadar hızlı, günler saniyeler kadar çabuk uzaklaşıyor yanımdan. Dolaştığım sokaklardaki dükkânlar değişiyor, müşteriler değişiyor fakat değişmeyen bir şeyler var…

PINAR AKSU

Çocukluğumu ve hatta ortaokul yıllarımı geri getiren bu his nedir? Değişimin içinde olduğumu yanı başımda duran laptopa ve cep telefonuma bakarak sık sık hatırlatıyorum kendime. Zamana sıkıştım sanırım… Bu nasıl oldu?

Ray Bradbury’nin dramatik ve ürkütücü dünya tasvirlerine benziyor gördüklerim. Zaman işliyor fakat insanlar kılıklarıyla, düşünceleriyle her yıl modaya ayak uydurup bir on, yirmi sene geriden geliyorlar.

Geçen sene de böyle olmuştu hatırlıyorum. Yine aynı hislerle sokağa çıktım. Her şey bir yandan zamanın ilerlediği ibarelerini taşıyor ve aynı zamanda sanki 1990’larda bir yerlerdeymiş gibi hissettiriyordu. Sergi açılışlarında salopetli, dudakları kahverengi kalemle çerçevelemiş kadınlar eserler önünde selfie çekiliyor, sergi çıkışında 90’lar Türkçe Pop temalı dans dolu gecelerine bomboş ihtiraslar yüklemek üzere alanları kalabalıklar halinde boşaltıyorlardı.

Dede kazaklı, Amerikan traşlı oğlanlar, mahallede oyun oynadığım arkadaşlarımı hatırlatıyor, saman kâğıda basılmış edebiyat dergilerinin kapakları çoktan ölmüş Türk sinema oyuncularıyla doldu. Sanki yaşıyorlar gibi… Bunları gören bir ben miyim? İçten içte insanı tedirgin eden bir şeyler var…

Her yıl 20-30 yıl geriye gidip, o dönemin hasretini çekerek yaşamak garip değil mi? Bunun adı monomania değil de nedir? Yada nostalji romantizmi bir tek benim mi midemi bulandırıyor?

Kıyafetlerimiz, ilgi alanlarımız elimizdeki ekranın bize verdikleriyle sınırlandıkça eskiye özlem (ve belki gerçeğe) artıyor anladığım kadarıyla. Kıyafet partisinde olmak gibi bu yıl 70’lerdeyiz örneğin. Düşünsenize bu yıl çekilmiş bir fotoğrafı bastırıyorsunuz, 2090 yılında bu fotoğrafı pas renkli zeminden alıyorlar ve kuvvetli bir nefesle üstünden tozu uçuşturuyorlar. Kıyafetlere ve fotoğrafın rengine göre hangi yıldan kaldığını ayaküstü tespit ediyorlar. “70’ler” diyorlar şöyle bir bakıp. Ve kimliksizlik, özgünlükten uzak ve bir kuşağın kendi janrını yaratamamasının verdiği hazin son.

İşleri tam tersi düşündüğümde ise işin içinden hiç çıkamıyorum. Sokakta gördüğüm insanlar gerçekten 1990’lardan ve 80’lerden ve hatta 70’lerden geliyor olabilirler mi? Sadece kılık kıyafetle de ilgili değil bu endişem. Sanki hiçbir anlamda ileriye gitmiyormuşuz hissi?

Aslıhan pasajından lisedeyken Varlık Dergisi bulmuştum. Ruhi Su ile ilgili bir makale vardı. “Taklitlerimden sakınmayınız, çünkü onlar da iyidir.” diye bir lafı var, çok seviyorum. Laf gündelik kullanılamayacak kadar ağır, yeri geldiğinde oynanacak kâğıt kadar değerli bence…

Tüm bunları dijital bir dergiye yazarak 2019 yılında olduğumuzu kayıt altına almak istedim. Durum tespitleri ve düşüncelerle dolu bu köşede serbest atış yapacağım. Ve merhaba Hype Dergi!